bana şimdi dönmeyeceğimiz bir yerde olduğumuzu söyle
gözlerinde kalabalıklaşmadan zaman
dokunsan güçleniyorum
bir eksik bir fazlanın çarpılmasından
çıkan
barışı ölüler yadırgıyor
sürem aynı sürem
ısı aynı ısı
ıssız bir toprak altı
üstü türbe
geceyi sessizce okuyanlar için
susmak en iyisi
dağların olayım dolaş beni
enkaz gibiyim
poyraz sevişmekten
sizi tanıyor gibiyim
görmüş gibiyim sizi
maviye yakalanmış
balık bakışlarınız
hele konuşmanız
hüzzam bir şarkı
ülke sorunlarını konuşurken
kör bir kız kendini seyrediyor
aynaların önünde
saçlarını tarıyor
yüzünü arıyor
kendini
ve kendinin olmasını beklediğini bekleyerek
nasıl değiştirecek
asıl değişmeyen dünyayı
karanlık bakışırız
ne yöne dönsek
misissipi ve seni görürüz
- Kızılırmak ve Aras görecek değiliz ya -
su kenarlarında
kavdan şiirler yaparız
gülünç ve gösterişsiz
bir kızın saçları dağılsa rüzgarda
ege kıyıları olur
her akşam
eve deniz götürmezsek
kan revan olur
rüyalara bilenmiş kadınlar
biçimsiz bir içtenlik solur
ellerimizin arasında
bir kuş çırpınır
bir kaş çatılsa da
çatılmasa da
kuş kendini güvende bulmaz
eller güvenli olsa da
güven güvenli değil
halk ve hükümet gibi
gülmenin tadını çıkarmaya çalışmıyorum
çalışsam eskiyecek çalıştığım şeyler
yıpranmış bir karanfil gibi
dokunsam dökülecek
nasıl söylesem
ayıp bir masalı söyler gibi
uzun denemelerden
kısa düşünmelerden sonra
bir kadın inceltirim tanrıya
geceleri yalnızlıktan korka korka
yağmura karşı durabilsem
çabalarım kayda geçmiş çocuklara döner
çocuklar yukarıdakilerin kokusunu dener
bu güz yıkandım
beklediğim ürküntülerle
sürmene oyunları gibiydi
düşünürken yitirdiklerimi
dedem tütünü
ninem peyniri anlatırdı
İnönü'den söz edilince
şimdi onlar öldü muradına
biz çıkalım yaya kaldırımına
incelik ve kibarlıklara kurban gidebiliriz
'Allah'ın dediği olur.'ken
bizim dediğimizin ne önemi var
10 Aralık'94
Ankara
gül ay ve yeşil geceye şiir
gül
yitik bir aşkın unutulmuş gölgesi
avuçlarımda çözülür yaprak yaprak
eskiterek yaşamımızı
dağıtır gülümseyişiyle
korkular yağdırır
ışıl ışıl
gönüllere
çiğle kaplı
kanlı teninden
ve

siyah beyaz fotoğraflardan
uzun bir öpüşü canlandırıp
ağızlar ve gözler ulaştırır
ay
iki yarım küredir
geceye bölünen
o dinsiz çığlıkla yükselirken
ne karşılık verecek
dönen tekerlek
acımasızlığın kan dökücü şelâlesi
dağların ardında
güllere dokunur
bir yolcu gibi
karanlıkla yarışan
fosfor olur
yaprak yaprak düşer geceye
yeşil saçlarını karaya boyar
resim gibi
asılır
karanlık duvara
dağlar
umursazlığa buyanır
bu kentin yeşil geceleri
bıçkıyla yanlış yerinden kesilen
umutlar
ne işe yarar
ürkek türkülerde
şimdi olmayan her an
körlerle göz göze geldiğim zaman
is bırakırım
sesimin tedirgin yalazından
karanlık kimliklere
karanlık bir insan
yeni direktifler hazırlarken
sorgusuz sualsiz
sen çıkagelirsin
tenimin rengi değişir
heyecan ve utangaçlıktan
bu şiir seni aramaya çıkmış
en yeşil gecede
yüreğim yuvarlanmışken buhran çukuruna
beni nerede bulacak
körkütük şairim
kim bilir hangi şiirdeyim
saatler son limana yaklaştığında
sağanak bakışlarda
yeşerir ve serpilirim
yanardağ sabrıyla
sana varmak için
gecenin yeşermesi gerekmez
Eylül 89
Ankara
