Burda sayfan hakkındaki bilgileri yazabilirsin, başka sayfalarını yazabilirsin ya da benzeri işler ;-)
Bir Tutkudur Şiir
Bir tutkudur şiir. Apayrı bir yaşama biçimi…
Hayallerle yaşar insan; köşklerde saraylarda yaşadığı gibi. Yağmur, kar, tabiat, deniz, bazen işkence, bazen mutluluktur insan için. Yüreğinin derinliğindeki duyguların ifadesidir şiir. İnce bir sızıdır… Su içmek, nefes almak kadar gereklidir. Gökkuşağı gibi sarılır size ve siz şiiri gebe bir kadın kadar mutlulukla taşırsınız. Hayatı tanırsınız onunla.
Şiiri açıklamak duyguların anlatımı kadar zordur. Hissedersiniz de açıklayamazsınız. Duyguların kavram karşılığıdır şiir. Şiir açıklanamaz, yaşanır ancak. İfadeler iğreti kalır şiir açıklamasında. Çok etkilendiğiniz bir ezginin ne anlatmak istediğini sorsak, nasıl yanıtlardınız. Bir başka deyişle tanırsınız, ama tanıtamazsınız bir ezginin yüreğinizde uyandırdıklarını. Şiir de öyle; içinizde bir sonsuzluk oluşturur. Bütün kelimeler yetersiz kalır, kendiniz için bile… Yalan söylemiş gibi olursunuz şiiri açıklarken. Konuşulanlar boşlukta kalır. Depreşen duygularla yeni bir şiir yazılır ancak.
Deniz kadar yeşil, doğa kadar mavidir şiir. Şiirle başlar, şiirle biter hayat şairin gözlerinde. Bulut gibi hareketlidir. Bazen bir kadın gülümseyişi, bazen güvercin kanatlarının sesi… Bir son ya da bir başlangıçtır şiir. Doğum sancısının ürpertisiyle, yavru arzusunun şiddetidir belki de… Şiir bir kadının sözleri gibidir; tahlilde devamlı yanıltır. Onun etkisi en iyi uyuşturucudan daha güçlüdür. Montaigne’in “…şiirin iyisi, olağanı aşan, tanrısal olanı kuralların ve aklın üstündedir. Onun güzelliği sağlam ve olgun bir görüşle fark eden, bir şimşeğin parıltısı kadar görebilir ancak onu. O güzellik aklımızı işletmez, başımızdan alır, allak bullak eder. Ona varmasını bileni saran coşkunluk, şiiri okuyup dinlettiği bir başkasını da etkiler…” dediği gibi onun esrarına ulaşabilmelisiniz. O zaman şiir sizi bulur. Sizler onu aramak zahmetine katlanmazsınız.
Eriyen zamanda, hayat kesitine açılan bir pencere olan şiir, sabit bakışları başka yöne yöneltebilmektir. Bir sakatın koltuk değneğine benzeyen şiiri İsmet Özel; “…bir silah, bir kalkandır.” Diye tanımlıyor. Bir başka yazısında ise; “Hayvan için çığlık, mırıltı, haykırış, inleme neyse insan için de şiir odur.” Diyor.
Şiir egoisttir; kendine duyulan sevgiyi paylaşmak istemez. Alıngandır; ilgi görmediği yerde durmaz. Dostunuzdur. Uyum sağlayamadıklarınızın uyumu, insanın kendi kendini tanıması, tanıtması, daha doğrusu anlatamadığını anlatmak için kullandığı yöntemdir. Yalanın yalanlanmasıdır şiir.
Budalalığımızı kâğıda dökerek oluşturduğumuz şiiri, kelimelerin kimlikleriyle uğraştığınızda bulursunuz. Kendinizi ona adarsınız. Hayatı unutursunuz bu defa da. Gün gelir, her yanınız şiir kokmaya başlar. Dönüp baktığınızda hayatı yitirmişsinizdir. O zaman hangi yöne baksanız şiir görürsünüz ki, artık şiiri tanımışsınızdır.
Ellerinizin hiçbir işe yaramadığını hissetmelisiniz. Kafanızın içi şiirden bir zarla kaplanmalı. Onun dışında hiçbir şey düşünmemelisiniz. Hiçbir şeyiniz olmamalı şiirden başka. Şiir çok kıskançtır; karşı çıkamazsınız, direnemezsiniz ona. Kovmak isteseniz içinizden başaramazsınız. Ancak yok sandığınız bir hayatın hayallerine büründüğünüzde şiirle bütünleşirsiniz. O zaman izah edilemeyen anlamlar kendiliğinden gelir. Okumak ve yazmak… Siz artık şairsiniz…
31 Ocak 08
Nilüfer
düş geçitİ
beni kimliği bozuk bir cumaya bağladım. sizi okuyorum yazılmamış satırlarda. ellerim denizi rengine göre çalkalamakta. iki uzun bir kısa... musada asa, bizde kalem... 'size selam getirmişem.' siz ne getirmemişsiniz kendinizi tanıtacak. buyrun... kaleminiz mikrofon, sözcükler sesiniz olsun. hayırlısı olsun.
her gün bir mevsimi tersinden yaşıyorum. koşuyorum iklimden düşmüş bir ülkenin sokaklarında. yarı çıplak... lacivert öpücükler bırakarak vitrinlere... size geliyorum... kapınızı aralık bırakın loş bir ışık sızsın içeriden. dışarıdan gayr-i resmî acılar... kuşatılmış kale gibi sarınca bedenimi... tüm bakışlar resmî geçitte... acele huzur aranıyor, ama nerde...
sokaklara parke yerine tülbent döşeniyor... üşeniyor kırmızı balıklar deniz suyu çiğnemeye... bense karanlık bir bakışa elense çekiyorum. ellerim meydanlarda kurak duygular topluyor. sulak mehtapları âşıklara peşkeş çekerek... sıkıntı çekerek halat çeken denizciler gibi...
bakır sülfat kokluyorum. kendimi kendinize saklamak kaygısı içinde yaramaz çocuk kılıyorum. namaz kılmayı bıraktığımdan beri. kendimi kınıyorum... kınından çekilmiş hançer kelimeler... sayısız mezarın duygularını sayılı insanların yüreğine gizler...
gizler, koyu tenli zenciler, yavaş okunan divanı kokuşurlar, deri kılıflı bir kitabın yıpranmış sayfaları arasından sizi seyretmekteler.
herkes birbirini seyrediyor ankaraya halk kazığı dikildiğinden beri, çoban çeşmesi tatsız tuzsuz akmakta.
siz ne dersiniz...
19 Ocak 08
Nilüfer
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?